kasîde der nat-i hazret-i nebevî (su kasidesi) 
saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su 
kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su 
(ey göz! gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.) 
âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem 
yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su 
(şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi 
kaplamıştır, bilemem..) 
zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk 
kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su 
(senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. nitekim akarsu da 
zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.) 
vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin 
ıhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su 
(yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin 
sözünü korka korka söyler.) 
suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün 
bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su 
(bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin 
yüzün gibi bir gül açılmaz.) 
ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna 
hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su 
(hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de) 
gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez. ) 
ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola 
zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su 
(senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? zira gül elde etmek dileği ile dikene 
verilen su boşa gitmez.) 
gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ 
hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su 
(gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı 
bir iştir.) 
ıste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it 
susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su 
(gönül! onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür. susuzum 
bu defa da benim için su ara.) 
men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi 
nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su 
(nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da 
kevser istiyorlar.) 
ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr 
âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su 
(su, her zaman senin cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi 
andıran sevgiliye aşık olmuş.) 
su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek 
çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su 
(topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.) 
dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar 
kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su 
(dostlarım! şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su 
sunun.) 
serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger 
dâmenin duta ayağına düşe yalvara su 
(servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi (yalvarıp aracı 
olması bu dikbaşlılığından) kurtarabilir.) 
ıçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile 
gül budağınun mizâcına gire kurtara su 
(gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu 
engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.) 
tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme 
ıktidâ kılmış târîk-i ahmed-i muhtâr’a su 
(su hz. muhammed’in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.) 
seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ 
kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su 
(ınsanların efendisi, seçme inci denizi (olan hz. muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.) 
kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın 
mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su 
(katı taş, peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydana 
çıkarmıştır.) 
mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim 
yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su 
(hz. peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan 
kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.) 
hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ 
barmağından virdügin şiddet günü ensâr’a su 
(mihnet günü ensâr’a parmağından su verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse hayret ile (şaşa 
kalarak) parmağını ısırır.) 
dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât 
hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su 
(dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-ı hayat olur. aksine düşmanı da su içse (o su, düşmanına) elbette 
yılan zehrine döner.) 
eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz 
el sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su 
(abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan) yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet 
denizi dalgalanmıştır.) 
hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl 
başını daşdan daşa urup gezer âvâre su 
(su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.) 
zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr 
dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su 
(su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. eğer parça parça da olsa o 
eşikten dönmez.) 
zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ 
eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su 
(sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na’tının zikrini 
dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) derman bilirler.) 
yâ habîballah yâ hayre’l beşer müştakunam 
eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su 
(ey allahın sevgilisi! ey insanların en hayırlısı! susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su 
diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.) 
sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i mirâc’da 
şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su 
(sen o kerâmet denizisin ki mirâc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.) 
çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner 
hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su 
(kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.) 
bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma 
var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su 
(cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, (ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.) 
yümn-i na’tünden güher olmış fuzûlî sözleri 
ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su 
(seni övmenin bereketinden dolayı fuzûlî’nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su (damlası) 
gibi birer inci olmuştur.) 
hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr 
eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su 
(kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) 
döktüğü zaman,) 
umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam 
çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su 
(o mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.) 
  
                    
                    
                    neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
