beni büyüten masalların yazarıydı babaannem.
öldüğünde üzülmedim hiç çünkü anlattığı masallarda çocuklarının karnını doyurmak için göğsünden kıyma yapan kadınlar, çocuklarını döven kadınları yiyen adamlar vardı.
anlattığı masalların bazılarında karakterler ölümü kurtuluş olarak görürlerdi. hatta bu saykodelik serinin birinde adamın biri cennete gitmenin ilk adımının yaşamak ikincisinin ölmek olduğunu söyleyip intihar ediyordu. sonra cehennemde intiharın günahını yanarak ödeyip cennete gidiyordu. cennete gidince de bir silah dileyip yine kafasına sıkıp intihar ediyordu. bu masalın sonunu düşlemiştik babaannemle.
çoklu organ yetmezliği vardı ve üresi yüksekti rahmetlinin. boyuna halisünasyon görürdü. sanırım böyle anlardan ilham alıyordu. bazen onu dereye atmamızı bazen de gömmemizi istiyordu. ölüm onun için ihtiyaçtı.
12-13 yaşlarındayken annem ve babamın dışarıda olduğu bir akşam 3 kere dili solunum yolunu tıkadı. her dili dışarı çıkıp kendine geldiğinde ölümün nasıl bir şey olduğunu, ölünce nereye gideceğimizden bahsetti kısaca. sonra yaşamaya çalış dedi bana. ertesi hafta hastanede öldü.
ben öldüğünü top oynamaktan geldiğimde soda içerken öğrendim. halam babaanneni kaybettik dedi. kurtulmuş işte dedim. ağlasaydım babaannem kızardı bir yerlerden. günü gelecek ben de öleceğim ve masallarımıza başka yerlerde devam edeceğiz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?