vladimir vladimirovic mayakovski

huznum isyan olur
1893te gürcistan’da doğan bir sovyet şairi.1908de rsdip’ne katıldı.1917de bolşevikleri destekledi benim en sevdiğim eseri payel yayınlarından çıkan lenin destenıdır.1930 yılında intihar etmiştir
hepimizhiciz
tam adı vladimir vladimiroviç mayakovski’dir.

1893’de gürcistan’ın bagdatti kentinde doğan mayakovski, daha 12 yaşında iken, 1905 devrimi döneminde çarlığa karşı kitlesel eylemlere katıldı. daha sonra 1906’da babasının ölümü üzerine moskova’ya taşındı. 1908 yılında, 15 yaşında rsdip’ne katıldı. 1908-1909 yılları arasında iki kez tutuklandı ve 11 ay hapis yattı. ardından 1910 yılında, lise üçüncü sınıfından ayrılıp, resim dersleri almaya başladı ve aynı yıl stroganov uygulamalı sanatlar okulu’na kayıt oldu. ilk şiirlerini burada yazmaya başladı. 1912’de yayımlanan "yaygın begeniye bir şamar"ı, rus fütüristlerinin ilk bildirisi izledi. arkadaşları david birlik ve hlebnikov kroçonuk’la beraber hazırladığı bildirinin sloganı, "puşkinler, tolstoylar kapı dışarı!"ydı.

mayakovski, şiirlerini sadece dergilerde yayımlamakla kalmıyor, onları edebiyat çevrelerinin toplandığı kahvelerde de okuyordu. 1913’de petersburg lunaparkı’nda kendisinin sahneye koyup oynadığı "vladimir mayakovski" adlı oyunu, rusya ’da sergilenen ilk fütürist gösteri oldu. 1915’de iki kübist tablosu sergilendi. "pantolonlu bulut" ve "omurganın flütü" iki uzun şiiri dünya çapında tanınmasını sağladı.

1917 ekim devrimi’nden sonra bolşevikleri destekleyen mayakovski, devrimin salt politik bir devrim olarak kalmayıp, eski sanat anlayışını da kökten yıkması gerektiğini vurgulayarak lef’i (sol sanat cephesi) oluşturdu. "sokaklar fırçamız, alanlar paletimizdir" sloganı ile özetlediği, sanatı kitlelere mal etme, sokağa indirme, ülke kültürünü yeniden canlandırmak için sanatı kullanma mayakovski’nin başını çektiği rus fütüristlerinin en belirgin özelliğidir. bu anlayışla, sovyetlerin sokakları, meydanları bu anlayışla sloganlar ve fütürist resimlerle donandı. 1917 ekim devrimi’nden sonra bu faaliyetlerinin yanı sıra, halk eğitim komiserliği’nde görev aldı. "toplum sanatı" adlı dergiyi yönetti ve tüm sovyetleri dolaşarak şiirlerini okudu. 1918’de, "devrime övgü" ve "sol marş" adlı uzun şiirlerini yazdı.

1922’de lef’in aynı adı taşıyan dergisini çıkardı ve yönetti. bu dergide "psikolojizm"e karşı çıkan devrimci bir sanat hareketi oluşturmaya çalıştı. 1924’de lenin’in ölümünden sonra "vladimir iliç lenin" (lenin destanı) adlı ağıtı yazdı. 1925’de izvestia gazetesinin muhabiri olarak abd, meksika, küba ve fransa’ya gitti. anılarını "amerika’yı keşfetmek" adlı kitapta topladı. 1927’de yeni lef dergisini çıkarmaya başladı. 1925’de kurulan rus proleter yazarlar birliği’nin fütüristlere karşı tutumu nedeniyle "sekterlikle" suçlandı.

1925 yılında intihar eden arkadaşı yesenin’i eleştirmesine rağmen, bu intihar olayından etkilenmiş olan mayakovski, 1930 yılında 37 yaşındayken intihar etti.
hepimizhiciz
şairin cesedinin yanında bulunan mektup :



son mektup


hepinize!..
işte ölüyorum. kimseyi suçlamayın bundan ötürü. hele dedi-
kodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! bağışlayın beni. iş değil
bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem),ama benim için başka bir çı-
kar yol kalmamıştı.
lili, beni sev.
hükümet yoldaş! ailem : lili brik, anam, kız kardeşlerim ve
veronika vitoldovna polonkaya’ dan ibarettir. yaşamlarını sağlar-
san, ne mutlu bana..
bitmemiş şiirleri brik’lere verin, ne lâzımsa onlar yapar.
"bir varmış bir yokmuş"
derler hani :
aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına
kafa tutabilir mi!
dayanamayıp parçalandı işte sonunda...
acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
h a t ı r l a m a y a b i l e d e ğ m e z :
ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
ve sizler mutlu olun
yeter.
zikkiminkoku
yesenin’e

sen gittin,
diyorlar
yukarılarda bir dünyaya.
sonsuzlaşma-
uçuyorsun,
parıldayan yıldızlara çarparak.
ne borç var artık bize,
içki ne de

ayılma.
hayır, yesenin,
oh
çekmek değil benim istediğim.
görüyorum ben
kesik bileklerinle sendeleyişini
ve alayla değil
acıyla
düğümleniyor yüreğim.
görüyorum
bir kemik çuvalı gibi
yere atışını gövdeni.
-dur! diyorum.
bırak!
delirdin mi sen?
sürer mi ölümü
hiç insan
tebeşir tozu gibi
yanaklarına?

sen ki çok daha
iyi verirdin ölüme
ağzının payını herkesten.
yeryüzünde başka
kimsede olmayan
o efece konuşmanla.
niçin?
nedeni ne?
donup kalıyorum şaşkınlıktan.
homurdanıyor eleştirmenler:
-bizce, bunun asıl nedeni
şu...
ya da bu...
ama daha çok,
kopmak toplumdan,
çok fazla bira
ya da şarapla kafayı çekmesi.
başka deyişle
satsaydın
bohemleri
işçi sınıfına, diyorlar.
sınıf bilincin olsaydı,
bak, bu gelmezdi başına.
oysa işçiler de
kvastan sert içkilerle
kafayı çekiyorlar.
o sınıf da içerek
güzelce sıçıyor kendi ağzına.
başka deyişle
parti’den biri
denetleseydi seni
sağlansaydı böylece
asıl önemi
içeriğe vermen.
yazardın o zaman
her gün
o dizelerin
yüzlercesini
uzun uzun
ve sıkıcı
doronin de gördüğümüz türden
ama bence
böylesi bir deliliğin içine düşseydin
sen çok daha önce
son verirdin
yaşamına.
votkadan gitmek daha iyidir
inan bana
böylesi sıkıntıdan boğulmaktansa.
hiçbir zaman söyleyemeyecekler
nedenini bize
seni yitirişimizin.
şuracıkta duran
çakı mı, yoksa ip mi?
ama bulunsaydı
mürekkebi, elbette
angelleterre otelinin
damarlarını kesmen
ve ölüp gitmen
gerekmezdi.
sana öykünenler çıldırdılar sevinçten:
bir daha, bir daha!
neredeyse bir yığın insan
zıvanadan çıkıp
öldürdü kendini.
neden çoğaltmalı
intiharları
böyle sayıca?
daha kolay değil mi
mürekkeple doldurmak
oteldeki şişeleri!
sonsuza dek
kilitlendi artık dilin
arkasında dişlerinin.
benim bu bilmecemsi sözlerim
yersiz
bir bilgiçlik sayılmamalı
halkımız,
yaratıcısı ve yaşatıcısı o güzel dilimizin,
yitirdi ölümünle
yansılı sesler üreten
en güçlü çırağını.
ve o herifler tayışıp duruyorlar
ölü şiir döküntülerini
geçmiş,
gömülmüş ölülerden
hemen hiçbir yeniliği olmayan.
üstüste yığıyorlar
tatsız uyaklarını
mezara toprak atar gibi: daha beterlerini.
onurlandırmak için oğlunu
esin peri’sinin bile
işine yaramayacak olan.
sana yaraşacak
bir anıt henüz dökülmedi
hani nerde o anıt,
döğülmüş tunçtan
ya da yontulmuş mermerden?
oysa çoktan doldurdular
yığın yığın
parmaklarının dibini
çöplerle,
adama sözcüklerinden, anılardan, o bok püsür şeylerden.
adın
hıçkırıklarla birlikte doldurdu mendilleri.
sözcüklerini
geveleyip duruyor sobinov ağzında
kıvrılıp oturmuş da
altına suyu çekilmiş bir kayın ağacının-
’hiçbir şey söyleme,
ah dostum,
içini de çek-me ne olursun.’
ah,
sen onu ne kimbilir nasıl da alaya alırdın,
şu leonid lohengrinski’yi,
baş belası, tanrının!
ortalığı kimbilir
nasıl da ayağa kaldırırdın:
’izin veremem
şiirsel gargaralarına
anıran eşşeklerin! ’-
sağır ederdin kulaklarını
üç ayaklı ıslıklarınla, sonra,
yazdıklarının hepsini
kıçlarına sokmalarını söylerdin.
harcardın bozuk para gibi
o yeteneksiz heriflerin hepsini,
doldururdun
smokin ceketlerinin
kara yelkenlerini,
öyle ki savrulurdu
sağa sola
kogan gibileri,
süngüleyerek
sivri bıyıklarıyla
gelip geçenleri.
oysa bu arada
sayısı hiç de azalmadı
bu serserilerin.
çok zorlu bir iş
onları sayıca geride bırakmak.
yaşam
yepyeni bir biçimde
yeniden kurulacak.
işte o zaman
yepyeni şarkılar söylenmeye başlayacak.
böyle bir çağda
ağırlaşıyor sorunları
kalemin,
iyi ama, gösterin bana
sizi ey zavallı
hortlaklar sürüsü, hadi
nerede görülmüştür
ve ne zaman
yüce bir kişinin,
dikenli yolları bırakıp da
gül bahçelerini seçtiği?
sözcükler
yönlendirir
insanoğlunun güçlerini.
yürüyün!
arkamızda
zaman patlasın
bir mayın gibi.
bizim geçmişe sunacağımız
yanlızca
bukleleri
rüzgarda
geriye savrulan saçlarımızın.
eğlenceye ayrılacak yeri yok
gezegenimizin.
yarınlardan
koparıp
almalıdır mutluluğu
insan.
şu yaşamda
en kolay iştir ölmek
asıl güç olan
yepyeni bir yaşama
başlamak.

1926

(bkz: vladimir vladimiroviç mayakovski)
hikmet
babanın adını taşıyan metro istasyonu moskova nın tam göbeğinde kremlin e 1 km mesafededir. önünde heykeli vardır. metronun etrafındaki sokaklar bulgakov un master ve margarita isimli muhteşem romanının geçtiği sokaklardır. metro karşı köşesinde, sovyet sonrası ilk açılan amerikan bar vardır.. barda her akşam profesyonel ilişkiler yer alır.. mayakovski bu bara doğru bakar. gözünde hep 2 damla yaş olur...
nys
nazımın etkilendiği ve gerçektende çoğu insanın etkilenebileceği şairdir. enteresan bir acı uyandırır

pantolonlu bulut şiiri,

pelteleşmiş beyninizde
kirden parlayan bir kanepede yan gelip yatan semiz bir uşak gibi

hayal kuran düşüncenizi,
kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim,
dalga geçeceğim, geberesiye küstah ve zehir dilli.

tek bir ak saç yok ruhumda,
yaşlılığın çıtkırıldımlığı yok onda!
dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle
yürüyorum - yakışıklı,
yirmi iki yaşında.

çıtkırıldımlar!
kemana yatırırsınız aşkı siz.
kabalar, onu trampete yükler.
fakat, tersyüz edebilir misiniz, kendinizi benim gibi,
öyle ki, dudaklar kalsın ortada, salt dudaklar!

çık da gel konuk odasından
gel de bir adam tanı,
kibirli, patiskadan ve melek soylu memur karısı.

sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla,
bir aşçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını...

ister misiniz
ten kudurtsun beni,

- ve gök gibi, renk değiştirerek ansızın -
ister misiniz
öylesine yumuşayım, sevecen olayım ki öylesine
hani, erkek değil de, pantolonlu bir bulut desinler bu!

inanmıyorum çiçekli nice diye bir yerin var olduğuna!
benimle göklere çıkarılacaktır yeniden
hastane gibi bayatlamış erkekler,
ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlar da...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol